Bilim İnsanları Laboratuvarda ilk defa Tam İşlevli Kıl Folikülü elde etmeyi başardılar.
Vücut dışında laboratuvar ortamında kıl folikülünün büyümesini sağlama açısından bu bir ilktir. Araştırmacılar bu çalışma ile ilk kez embriyonik farelerden elde edilen hücreleri kullanarak, fonksyonel kıl follikülü üretmişlerdir.
Elde edilen bu foliküller kılsız farelere nakledildiğinde büyümüye kendi normal siklusları ile devam ettiler. Ayrıca, saçın pigmentasyonunu etkileyebildiler ve foliküller canlı tüysüz farelere nakledildiğinde, birden fazla saç büyüme döngüsü boyunca işlev görmeye devam etti.
İlginç olarak kıllarda pigment oluşumu ile birlikte gerçekleşti. Bu çalışma, ile hem saç dökülmesinin tedavisinde hem de ilaç araştırmalarında çok önemli katkı sağlayacak. Saç kökleri embriyonun gelişimi sırasında oluşan bir süreçtir. Yüzeyde bulunan dış deri tabakası veya epidermis, bağ dokusu hücreleri ve mezenkim hücreleri bir araya gelerek organı oluşturmaya başladığı morfogenez sürecini tetiklemek için karşılıklı olarak etkileşime girerler.
Kıl foliküllerinin oluşumu ile sonuçlanan bu epidermal-mezenkimal etkileşimler çok iyi anlaşılmamıştır. Laboratuvar ortamında folikül içeren hem fare hem de insan deri organoidlerininin büyütülebilmesi, bu alanda elde edilmiş en önemli başarılardan biridir.
Kıl folikülleri ektodermden kaynaklanan önemli bir deri ekidir. Bir kök hücre deposu ve bir saç teli fabrikası olarak kıl folikülü ayrıca derinin nörolojik uyarılması ve damar sistemi dahil olmak üzere kutanöz mikro ortamının yeniden şekillenmesine katkıda bulunur.
Ayrıca kıl folikülü başta fiziksel koruma, ısı yalıtımı, kamuflaj, yağ dağılımı, duyusal algı ve sosyal kimlik olmak üzere birçok işleve sahiptir. Bunun yanında görüntü olarak insan toplumunda saçlarımız, yaşam kalitesini, çekiciliğini ve benlik saygısını büyük ölçüde etkileme potansiyeline sahiptir.
Ne yazık ki çeşitli etiyolojiler nedeni ile kıl kökleri yıkıcı enflamasyonun genetik faktörler ve diğer hastalıklar sebebi ile doğal cilt fonksiyonundaki görevlerinin yanı sıra, özellikle psikolojik refahı da bozan kalıcı kıl follikülü kaybını içerebilir. Bu nedenle kıl follikülü rejenerasyonu sürekli artan bir talep içindedir ve gelecek vaat eden pazar beklentilerine sahiptir.
Bu çalışma ile gelecekte laboratuvar ortamında elde edilecek saç follikülleri kellik ve diğer saç dökülmesi problemlerinin saç ekimi ve diğer tedavi modellerine gerek kalmadan çözülmesine yardımcı olabilir. Bu çalışmada ayrıca, kıl folikülünün melanositlerininde büyümesi kıl pigmenti açısından önemli olup, önemli ilaç çalışmalarının da yapılabilmesine imkân sağlayacaktır.
Mimari ve işlevsel olarak karmaşık bir organ olduğu için kıl follikülünün yenilenmesi veya yeniden yapılandırılması diğer birçok organdan çok daha zordur. Bu sınırlama nedeniyle kıl follikülünün labaratuar ortamında geliştirilebilmesi önemlidir. Potansiyel hücrelerin kaynakları büyük ölçüde hücre yaşlanması in-vitro kültür ve yetersiz yeniden programlama nedeniyle hala zayıftır. Bu sebepten dolayı da in-vitro kültür sisteminin optimize edilmesinin bu çalışmada gösterilmiş olması önemlidir.
Özetle, mevcut gelişmeler gelecekte kelliğin tedavi edilebileceği umudunu artırmıştır. Bu çalışmada çeşitli girişimlerin kıl foliküllerinin sadece kısmi bir yapısını ve/veya fonksiyon rejenerasyonunu taklit ederek yeni kıl folikülü oluşmasına neden olmuştur. Nakil sonrası kılın ayrıca telogen, anagen ve katagen döngüsel evrelerini de tamamlaması ayrıca dikkate değerdir.
Bu tarz çalışmalar, farklı teknolojilerin ve metodolojilerin kombinasyonu ile yeni ilerlemelerin hızlanmasına neden olacaktır. Örnek olarak; doğal doku yapılarını ve işlevlerini yakından taklit eden nakledilebilir kıl foliküllerinin yaratılması organoid teknolojisini bir ilaç dağıtım sistemiyle birleştirerek gerçekleştirilebilir. WNT veya BMP gibi saç döngüsündeki ilgili faktörlerin kontrol edilebilir salınımına bağlı olarak, saç döngüsü aktivasyonu ve kıl folikül organlarının rejenerasyonu sağlanabilir. Ayrıca potansiyel hücrelerin in-vitro kültür sistemlerini optimize etmeye ve küçük moleküller tarafından indüklenen kimyasal yeniden programlama veya biyomateryaller tarafından sağlanan genlerin genetik olarak yeniden programlanması gibi daha verimli yeniden programlama teknikleri aramaya devam edilmesi gerektiği vurgulanmıştır.
Son olarak, mevcut çalışmalara dayanarak, rejenere HF’lerde saç döngüsünün aktivasyonu ve bakımının başarılmasının bir sonraki aşamanın kalbi olacaktır. Bu gelişme, ilaç çalışmalarına da ayrıca ivme kazandıracaktır. Çalışmada son olarak dikkat çeken konu kılın pigmentine kaybetmeden oluşmasıdır. Melanositlerin hücre kültüründe aktivitesini koruması pigment hastalıklarının tedavi çalışmaları için ayrıca umut vericidir.
Saç klonlama ve gerçek kök hücre tedavileri saç dökülmesi tedavilerinde kullanılması için biraz daha zamana ihtiyaç olduğu açıktır. Mevcut ve FDA den onaylanmış tedaviler ile erken ve doğru tanı konulmuş hastalarda saç dökülmesini durdurulabilir.